DEPREM DEĞİL ADALETSİZLİK BİNASI ÖLDÜRÜR
Doç.Dr. İbrahim Barca
Bitlis Eren Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi
İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü
e-mail : ibarca@beu.edu.tr
این جهان کوهست و فعل ما ندا
سوی ما آید نداها را صدا
Bu cihan bir dağ, yaptıklarımız ise nida,
Bizim tarafa ise nidalarımızın sadası gelir ancak
(Hz. Mevlana)
6 Şubat 2023 günü saat 04:17’de Maraş Pazarcık merkezli 7.7 büyüklüğünde bir deprem hadisesi meydana geldi. Aynı gün içinde saat 13.24'te Maraş Elbistan merkezli 7.6 büyüklüğünde bir deprem daha meydana geldi. Bu iki deprem neticesinde yaşanan yıkımlarda resmi rakamlara göre yaklaşık 50 bin insanımız hayatına kaybetti. Allah, vefat etmiş olan tüm kardeşlerimize rahmet eylesin, yakınlarına ve sevenlerine sabırlar nasip etsin.
Binlerce yaralanma ve sakatlanma vakasının yanında şu an için kayıpların da bulunduğu resmi ve ğayr-ı resmi makamlarca ifade edilmektedir. Maddi zarar ise şimdilik ancak tahmin edilebilir. Hükümetin 4. Seviye alarm vermesi uluslararası toplumun harekete geçmesini sağlamış başta Kuzey Irak Kürdistan Bölgesi yönetimi ve Azerbaycan devleti, deprem bölgesi için yardımlarını ve kurtarma ekiplerini hemen yollamıştır. Ülke içinde ise adeta bir seferberlik hareketi başlamış ve ülkenin her yerinde kamu çalışanları ile beraber sivil insanlar ve örgütler kurtarma ve diğer yardım destekleri çalışmalarına katılmışlardır. Bu meydanda ülkede yedi günlük yas ilan edilmiş, bayraklar yarıya indirilmiş ve depremden etkilenen yerlerde ohal ilan edilmiştir. Ayrıca depremzedelerin durumlarını iyileştirmeye yönelik olarak barınma ve gıda gibi temel ihtiyaçları karşılanmaya ve deprem bölgesinden daha güvenli yerlere intikalleri kolaylaştırılmaya çalışılmıştır. Bu ve buna benzer çalışmalar halen devam etmektedir.
Deprem esnasında ve depremi izleyen ilk günlerde –kurtarma ve yardım ekiplerinin azlığı, geç kalması ve yetersizliği nedeniyle- büyük bir çaresizlik yaşanmıştır. Bu yaşanan çaresizliğin geride kalan ve şahit olan insanlarda ruhi manada ne tür tahribat yapacağı ve ne tür travmalara neden olacağı zaman içinde daha iyi görülecek ve netleşecektir. Yine bunun topluma bakan yönünde gelecek günlerin ne gibi olumsuzluklar getireceğini şimdiden kestirmek olanaksızdır. Elbette depremzedelere yönelik yapılan tüm yardım ve destek çalışmaları; onların hissettikleri bu çaresizliğin bireysel ve toplumsal olumsuz etkilerini azaltma noktasında çok önemlidir ve hayatidir.
Ülkemizde böylesi felaketlerden sonra hemen herkes bireysel ve maşeri vicdanı tatmin etmek bağlamında suçlu ve suçlular arama girişimine girerler. Bu büyük deprem felaketinde de aynı girişim yaşandı ve hala sürmektedir. Genellikle bu meyanda ilk aşamasından son aşamasına kadar bir yapının, bir binanın ortaya çıkmasında görevini gereği şekilde yapmayan tüm çalışanları, sahipleri; bu haliyle yapılara ve binalara izin ve ruhsat verenler suçlandı. Bu türden insanlardan bazıları derdest edildi. Bu derdest edilme ve suçlanma durumu söz konusu bu insanlarla sınırlı kalacak. Zira Türkiye gibi ülkelerde ulusal ve yerel, i aktif veya pasif yönetici, bürokrat ve iş adamlarına/kadınlarına –herhangi bir sorumluluk, suç ve dahlileri olsa bile kolay kolay hesap sorulamaz. Söz konusu suçlu görülen kesimlerin dışında kalan halk çoğunluğu ise zaten hiçbir zaman suçlu görülmezler.
Büyük irfan ehli ve alim bir zat olan Hz. Mevlana, insanın başına gelenlerin kendisinden ve kendi yapıp ettiklerinden kaynaklandığını düşünmektedir. Zira o, bir beytinde şöyle demektedir: “
این جهان کوهست و فعل ما ندا
سوی ما آید نداها را صدا
“Bu cihan bir dağ, yaptıklarımız ise nida,
Bizim tarafa ise nidalarımızın sadası gelir ancak .”
Toplum da insanlardan müteşekkil bir insan olarak düşünülebileceğinden toplum insanlarının başına gelenlerin kaynağı bizzat toplumun her kesimidir ve kendisidir. Bu deprem felaketi neticesinde ve sırasında ortaya çıkan tüm suçların altında bir çeşit zulüm vardır. Bu ve diğer zulum kaynaklı suçlarda sadece anılan kesimler değil toplumum tüm kesimleri sorumludur ve bir şekilde aynı suça ortaktır, denilebilir.
Bazıları neden bir toplumdaki herkes sorumlu olsun diye bu görüşe itiraz edebilir. Ancak toplum bir insan bedeni gibi görüldüğünde ve toplum bedenindeki her kurum ve yapının birbirleriyle ne denli içli dışlı ve etkileşim içinde olduğunu anlaşıldığında bu itirazın ne denli yersiz olduğu da anlaşılabilir. Örneğin bu depremden gerçekten suçlu olan herhangi bir müteahhidi seçelim ve alıp Japonya’ya götürelim. Bu şahıs orada da buradaki gibi bir bina yapmakla görevlendirilsin. Oradaki insan toplumunun ve toplum insanının adaletli yapısından dolayı öyle bir bina inşa eder ki 9 şiddetindeki bir depreme bile bana mısın demez ve dayanır. Peki neden?...
Umarım bu deprem esnasında ve sonrasında yaşanılanlardan adalet namına bu toplum dersler çıkarır. Bunun neticesinde ise toplumumuz -deyim yerindeyse eğer- adaleti ahlak edinen ve imanın şartlarından biri bilen nesillerden müteşekkil olur inşallah!
Not: Bu yazıyı bu deprem felaketinde vefat eden ve bir şekilde etkilenen tüm depremzede kardeşlerime ithaf ediyorum.